Marka tescili, marka uygulamalar ve markanın tanınmışlığı önemli bir kavram olarak yıllardır tartışılmaktadır. Bugün ülkemizde yürürlükte olan ulusal ve uluslararası mevzuat kapsamında tanınmış markalarla ilgili hükümler sıkça tartışılmaktadır.

Özellikle Paris Sözleşmesi ve bu Sözleşme ile benimsenen hükümleri yorumlayıp genişleten Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) Kuruluş Anlaşmasının eki Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS), fikri ve sınai haklarla ilgili ülkelerin uygulamalarında uyulması gereken kuralları hükme bağlamış ve ayrıca ülkelere yaptırım uygulanması yollarını getirmiştir.

Tanınmış marka kavramı, hem Paris Sözleşmesi hem de TRIPS Anlaşması hükümleri içinde yer almaktadır. Bu konuda ayrıca WIPO’nun benimsediği ilkeler de birçok ülke tarafından uygulanmaktadır. Bugün Türkiye’de hem 556 Sayılı KHK hükümleri kapsamında, hem de Türk Patent Enstitüsü’nün uygulamaları ile, tanınmış marka kavramı yeni bir boyut kazanmıştır.

Bu bildiride;
-Tanınmış marka tanımı ve türleri (meşhur marka, iyi bilinen marka, itibarlı marka),
-Tanınmış markalara örnekler,
-Paris Sözleşmesi ve DTÖ-TRİPS Anlaşması kapsamında tanınmış marka,
-DTÖ Anlaşması kapsamında tanınmış marka,
-556 Sayılı KHK kapsamında tanınmış marka,
-Türk Patent Enstitüsü’nün tanınmış marka uygulamaları,
-Tanınmış marka olmanın genel kriterleri ve yapılması gerekenler,
-Yargıtay kararları ışığında tanınmış marka
tartışılacaktır.

1. Tanınmış Marka Tanımı, Türleri (Meşhur Marka, İyi Bilinen Marka, İtibarlı Marka) ve Örnekler

Tanınmış marka, Yargıtay Kararlarında da belirtildiği gibi “bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından reflex halinde ortaya çıkan bir çağrışım” olarak tanımlanabilir.

Tanınmış Markalar;
– İyi bilinen markalar (Well-Kown Trademark)
– Meşhur markalar (Famous Trademark)
– İtibarlı markalar (Repute Trademark)
olarak 3 gurupta değerlendirilebilir.

İyi bilinen markalar, gerek kalitesi, gerekse dağıtım ağı, pazara yayılmış olması, diğer hizmetlerinin düzeni gibi bakımlardan hap aynı standardı koruyan markalardır. Buna örnek olarak ARÇELİK, IBM, LACOSTE gibi markalar gösterilebilir.

Meşhur markalar, heryerde her zaman bulunabilen markalardır. Bunlara örnek olarak ÜLKER, COCACOLA gibi markalar gösterilebilir.

İtibarlı markalar ise, çok iyi bilinmekle beraber herkesin kolayca satın alamayacağı markalardır. Bunlara örnek olarak ROLLCE-ROYCE, FERRARİ gibi markalar gösterilebilir.

2. Paris Sözleşmesi ve DTÖ-TRİPS Anlaşması kapsamında tanınmış marka

Tanınmış marka kavramı ilk kez Paris Sözleşmesinin 1925 yılında imzalanan La Haye metninde yer almıştır.

Paris Sözleşmesinin La Haye’de kabul edilen 6 ncı maddesinde “Birlik ülkeleri, tescilin talep edildiği ülkenin yetkili makamları tarafından söz konusu ülkede bu anlaşmadan yararlanacağı kabul olunan bir şahsa ait olduğu aynı veya benzer ürünlerde kullanıldığı herkes tarafından bilindiği mütalaa edilen bir markanın karışıklığa meydan verebilecek surette örneğini, taklidini veya tercümesini yapan bir fabrika veya ticaret markasının tescilini gerek mevzuatı müsait olduğu taktirde doğrudan doğruya gerekse ilgilinin isteği üzerine ret veya hükümsüz kılmayı taahhüt eder” hükmü yer almıştır. Bu hükme göre kendi ülkesinde tanınmış olan bir marka, başka bir ülkede kullanılmasa dahi biliniyor ise başkaları adına “aynı veya benzer ürünler” için tescil edilemeyecektir.

1 Ocak 1995 tarihinde yürürlüğe giren Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması eki TRİPS Anlaşması’nın 16 ncı maddesinin 3 üncü paragrafı “Paris Sözleşmesi’nin (1967) 6’ncı mükerrer Maddesi, markanın tescil edildiği mal veya hizmetlere benzemeyen mal veya hizmetlere de, gerekli değişiklikler yapılmış olarak uygulanacaktır, ancak şu koşulla ki, markanın bu mal veya hizmetlerle ilgili kullanımı, bu mal veya hizmetlerle tescilli markanın sahibi arasında bir bağlantı olduğunu göstermeli ve bu kullanım şekli nedeniyle tescilli ticari marka sahibinin menfaatlerinin zarar görme olasılığı mevcut olmalıdır.” hükmünü getirerek, Paris Sözleşmesindeki “aynı veya benzer ürünler” kavramının, farklı mal veya hizmetlere uygulanmasını sağlayarak genişletmiştir. TRIPS Anlaşmasının aynı maddesinin 2 nci paragafındaki “Paris Sözleşmesi’nin (1967) 6’ncı mükerrer Maddesi, gerekli değişiklikler yapılmış olarak, hizmetlere de uygulanacaktır. Üyeler bir markanın tanınmış olup olmadığını tesbit ederken, markanın promosyonu sonucunda kazanılan herkesçe bilinme durumunu dikkate alacaklardır.” Hüküm ile promosyon yolu ile sağlanan yani çok kısa zamanda sağlanan tanınmışlığın da dikkate alınması, tanınmışlık için uzun bir süre aranmaması gerektiği hükme bağlanmıştır.

3. 556 Sayılı KHK Kapsamında Tanınmış Marka

Ülkemizde markaların korunması hakkındaki 556 Sayılı KHK’nin “mutlak red nedenleri” başlıklı 7 inci maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi; “sahibi tarafından izin verilmeyen Paris Sözleşmesi’nin 1 inci mükerrer 6 ncı maddesine göre tanınmış markalar”ın mutlak red nedeni olarak red edileceği hükmünü amirdir.

Aynı KHK’nin “red için mutlak nedenler” başlıklı 8 inci maddesinin 4 üncü fıkrası ise; “marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir.

Her iki madde birarada değerlendirildiğinde; tanınmış marka ile ilgili olarak red işleminin TPE’nin resen mi yapması gerektiği, yoksa tanınmış marka sahibinin itirazı üzerine mi itirazı değerlendirip red kararını verebileceği tartışılmıştır.

4. Türk Patent Enstitüsü’nün Tanınmış Marka Uygulamaları

Türk Patent Enstitüsü’nün tanınmış markalar ile ilgili uygulamalarını;
-1995 öncesi (551 Sayılı Kanun Dönemi),
-1995 sonrası (556 Sayılı KHK dönemi), ve
-2004 sonrası (5000 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrası dönem)
olarak 3 bölümde değerlendirmek gerekir.

1995 öncesi dönem 551 Sayılı Kanunun yürürlükte olduğu dönemdir. Bu dönem ayrıca (son yıl hariç) Türk Patent Enstitüsünün öncesi sınai mülkiyet hakları ile ilgili işlemleri yürüten Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Sınai Mülkiyet Dairsi Başkanlığı dönemidir. 1995 öncesinde tanınmış markalar, ya Mahkeme kararı alınarak Sınai Mülkiyet Dairesi Başkanlığına bildirilerek, ya da resen Sınai Mülkiyet Dairesi tarafından belirleniyor idi. Bu şekilde belirlenen tanınmış markaların aynı ya da benzeri marka başvuruları hangi sınıfı kapsıyorsa kapsasın reddediliyordu.

TPE’nin 1994 yılında kurulması ve 1995 yılında 556 Sayılı KHK’nin yürürlüğe girmesi sonrasında TPE, bazı kriterler belirleyerek tanınmış marka başvurularını değerlendirmeye başlamış, bu şekilde belirlenen markalar ile resen belirlenen ve ayrıca Mahkeme kararları ile tanınmış kabul edilen tüm markaları 1997 yılında Özel Sayı yayınlayarak “Tanınmış Marka” Bülteninde yayınlanmıştır.

Türk Patent Enstitüsü, belirlemiş olduğu;
-Kendinden başka herhangi bir mal veya hizmet için tescilli bulunmayan,
-Mal veya hizmet ile özdeşleşmiş olan,
-Herkesçe iyi bilindiği mütalaa olunan,
-Tanınmışlığını promosyon yoluyla kazanmış olan,
-Yaygın bir dağıtım sistemi sayesinde çok değişik alanlara ulaşabilir olan,
-Bir sahsa veya müesseseye sıkı sıkıya bağlı olan,
kriterlerden en az ikisine haiz markaların tanınmış marka olması kriterlerini, 1996 yılında Cenevre’de toplanan 2. Tanınmış Markalar Uzmanlar Komitesinde, Komiteye öneri olarak sunmuştur (WIPO doküman / WKM / CM II – ve 3)

TPE’nin Tanınmış Marka Bülteni’ni yayınlanmasının ana amacı, TPE tarafından tanınmış kabul edilen markaların kamu tarafından bilinmesini sağlamaktır.

TPE 1999 yılından itibaren tanınmış marka ile ilgili faaliyetlerde tümüyle sessiz kalmıştır. En son 18 Kasım 2004 tarihinde yürürlüğe giren 5000 Sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin (d) bendi ile kendisine verilen görev (ki bu görev zaten daha önce verilmişti) tanınmış marka uygulamalarında harekete geçmiştir. 2005 yılında TPE internet sitesinde yapılan duyuru ile, MARKALARIN TANINMIŞLIK DÜZEYLERİ İLE İLGİLİ ESASLAR VE UYGULAMASI”nı açıklamıştır.

Bu açıklamaya göre Türk Patent Enstitüsü Markalar Dairesi Başkanlığı, “İlgili mevzuat hükümlerine göre, markaların tanınmışlık düzeyleri ile ilgili esasların belirlenmesi ve uygulamaya konulması işlemlerini yapmak” ile de görevlendirilmiştir. Duyuruda ayrıca 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname madde 47 ve 48 uyarınca tüm Enstitü kararlarına karşı, bu karardan zarar gören kişilerin, Enstitü nezdinde itiraz edebileceği hükmüne dayanılarak Markaların Tanınmışlığına ilişkin kararın da itiraza açık olduğu belirtilmiştir.

Markalar Dairesi Başkanlığı’nın, markanın halk tarafından tanınmışlık düzeyini, markanın herkes tarafından bilinirliğini, markanın, malın potansiyel ve fiili kullanıcılarının da ötesinde ulaşmış olduğu genel tanınmışlık düzeyini hangi kriterlere göre değerlendireceği de belirtilmiştir. Belirlenen kriterler şunlardır:

1- Markanın tescilinin ve kullanımının süresi (markanın tarihçesi hakkında ayrıntılı bilgi),
2- Markanın tescilinin ve kullanımının yayıldığı coğrafi alan ve kapsam. (Yurt içi ve yurt dışı tesciller nelerdir?)
3- Markanın üzerinde kullanıldığı mal ve/veya hizmetin piyasadaki yaygınlığı, pazar payı, yıllık satış miktarı nedir?
4- Markaya ilişkin promosyon çalışmalarının (özellikle de Türkiye’deki promosyon çalışmalarının) özellikleri nelerdir? (Promosyonun süresi, devamlılığı, yayıldığı coğrafi alan, kapsam, promosyona harcanan para, promosyonun niteliği (TV reklamı, yerel gazete ilanı, sadece çocuk sahiplerine yönelik yapılan tanıtım vs.)
5- Reklam niteliğinde olmayan ancak markanın tanıtımına faydalı olabilecek nitelikte faaliyetler var mıdır? (Gazete, dergi, TV vb. medya organlarındaki yayınlar, markalı ürünlerin fuarlarda teşhiri vb.)
6- Markanın tanınmışlığını gösteren bir mahkeme kararı var mıdır veya marka sahibinin markasını koruma yolundaki etkin çabaları nelerdir? (Tanınmışlık kararı dışında, verilmiş mahkeme kararları, halen devam etmekte olan marka, haksız rekabet davaları, İtiraz sayıları vb.)
7- Marka ne derece orijinaldir, markanın ayırt edicilik niteliği nedir?
8- Markanın tanınmışlığına ilişkin yapılmış kamuoyu araştırmaları varsa bunların sonuçları.
9- Markanın sahibi firmaya ilişkin özellikler (firmanın büyüklüğü, çalışan sayısı, ödenmiş sermayesi, cirosu, karı, yurt çapında ve yurt dışında sahip olduğu dağıtım kanalları: şubeleri, bayilikleri, servis ağı, ödediği vergi, ihraç miktarları, piyasasına hakimiyeti vs.),
10- Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle özdeşleşiyor mu? Marka kelime veya şekil olarak görüldüğü anda refleks olarak belli bir ürünü çağrıştırıyor mu? Marka üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetle ilgili olarak belli bir kaliteye veya statüye işaret ediyor mu?
11- Markayı taşıyan ürüne veya marka sahibi firmaya ilişkin olarak alınmış belgeler, ödüller (TSE, TSEK, ISO vb. kalite belgeleri, kalite ödülü, çevre ödülü, mavi bayrak vs.) var mı?
12- Markayı taşıyan ürünlerin dağıtım kanalları (marka sahibi firmanın kendine ait dağıtım kanallarının dışında) ve söz konusu ürünlerin ithalat ve ihracat olanakları nelerdir’?
13- Eğer marka bir satışa konu olmuşsa, marka üzerinde kıymet takdiri yapılmışsa markanın parasal değeri nedir? Markanın parasal değeri, marka sahibinin yıllık bilançosunda gösterilmiş midir?
14- Marka tescillerinin kapsadığı mal ve/veya hizmet portföyünün genişliği nedir? (örnek: sadece “gazozlar” için tescilli bir marka ile, tüm elektronik eşyaları içine alan bir tescil.)
15- Marka halk nezdinde tanınan bir marka ise bu tanınmışlık düzeyini ne kadar süredir korumaktadır?
16- Markanın tanınmışlığından ötürü, bu niteliğine yönelik tecavüz fiilleri var mıdır? Marka üçüncü kişilerce taklit ediliyor mu? (Markaya benzer başvuruların yoğunluğu, markanın piyasada haksız yere üçüncü kişilerce kullanılıp kullanılmadığı vs.). Marka üçüncü kişilerce kullanılmakta ise bu kullanım, şekil ve üzerinde yayıldığı coğrafi ve ticari alan itibariyle tanınmış marka sahibine zarar veriyor mu?
17- Marka, üzerinde kullanıldığı mal veya hizmetin niteliği itibariyle (Örnek: araba markası ile ciklet markası) veya potansiyel ve fiili kullanıcı kitlesinin niteliği itibariyle (doktorlara yönelik bir ürün ile çocuklara yönelik bir ürün markası) tecavüze açık mı, değil mi?
18- Yukarıda sayılanların ispatına yönelik olan veya bir markanın tanınmış olduğunun ispatına yönelik her türlü belge.

TPE bugün için, tanınmış marka başvurusunda bulunan marka sahiplerinin markalarını ibraz edilen dokümanları dikkate alarak bu kriterlere göre değerlendirmektedir. TPE değerlendirmesinde 2 tür tanınmışlık kararı verilmektedir.

a) sektörel tanınmışlık,
b) tümden tanınmışlık
Bu iki tanınmışlık türünün en önemli farkı, sektörel tanınmışlıkta, tanınmış markanın tescilli olduğu sektörle (mal/hizmet sınıfı ile) ilgili/ilişkili sektörlerde (mal/hizmet sınıflarında) yapılmış aynı ya da benzer başvuruların resen (mutlak nedenlere göre TPE tarafından) veya tanınmış olan ya da tanınmış olduğunu iddia eden kişilerin itirazı üzerine (nisbi nedenlere göre) TPE tarafından red edileceğidir. Tümden tanınmış markalar için markanın tescilli olduğu sınıf/sınıflar dışındaki sınıfları kapsayan tüm aynı ya da benzer marka başvurularının red edileceği anlaşılmaktadır.

Dünyada da tek biçim uygulaması olmayan bu konuda, TPE’nin uygulamasının ayrıntılarının tartışılması gerekmemekle birlikte; 1999 yılından beri tanınmış marka uygulaması konusundaki kayıtsızlığını bırakıp somut kriterleri açıklayarak uygulama biçimini ortaya koymuş olması nedeni ile TPE’nin bu konuda önemli bir adım attığını belirtmek gerekir. Ancak tanınmış kabul edilen markaların da 1997 yılında olduğu gibi yayınlanması ve kamuoyunun bilgilendirilmesi önemle gerekmektedir. Zira;
-tanınmış kabul edilen markalar, başvuru sahipleri tarafından bilindiği takdirde, başka mal ya da hizmetler için dahi gereksiz yere marka başvurusunun yapılmaması sağlanabilir,
-Enstitünün verdiği bu tanınmışlık kararlarının, ilan edilmediği için, üçüncü şahısları bağlaması söz konusu olamayacağından, itiraz ve Mahkeme yolu açık olduğuna göre üçüncü kişilerin bu yolları kullanmaları sağlanabilir.

5. Tanınmış Marka Olmanın Genel Kriterleri ve Yapılması Gerekenler

Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin, 10/03/1998 tarih ve 1997/5647-1998/1704 sayılı kararında, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından reflex halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak ifade edilen tanınmış marka olabilmenin temel kriterleri,

-marka anıldığında, her zaman ve herkes tarafından belirli mal(lar)/hizmet(ler)i çağrıştırması,
-marka ile çağrışan mal(lar)/hizmet(ler)in (kaliteli-ucuz-sıradan .. vs gibi) niteliğinin de aynı anda anımsanması,
-markanın taklitlerinin olması durumunda, hakların korunması için her türlü hukuki işlemlere konu edilmiş olması ve bunun da en azından ilgili kesim tarafından bilinmesi,
olarak sıralanabilir.

Tanınmış marka olabilmek için;

-Markanın öncelikle Türkiye’de ve mal/hizmet sunulan ya da sunulma olasılığı olan ülkelerde tescilli olması,
-Değişik yollarla sürekli ve yaygın reklam tanıtım yapılması,
-Basında olumlu yönlerde haberlere konu olması,
-Sürekli aynı nitelikte mal/hizmet sunulması,
-Yaygın pazarlama, dağıtım ve gerekiyorsa sevis ağı olması,
-Benzer marka tescillerine ya da kullanımlarına karşı hukuki yolların sürekli kullanılması,
gerekmektedir.

6. Yargıtay Kararları Işığında Tanınmış Marka

Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10/04/1997 tarih ve 1997/1920-2708 sayılı kararında, “davacının markasının .. gibi bir çok ülkede tescil ettirdiği, böylece dünyada maruf ve meşhur hale getirdiğinin kabulü gerekir. .. Davacı söz konusu markayı davalıdan çok evvel dünya çapında tanıtıp meşhur hale getirdiğini ileri sürmesine, bu somut olayda markanın coğrafi sınırla bağlı olmamasına ve olayda Paris Sözleşmesinin uygulanmasının gerekmesine, marka tescilini yaptırırken basiretli işadamı özeni göstermek ödevi ile yükümlü bulunan davalının ilgili çevrelerce tanınmış, davacıya ait bilip bilmediğinin üzerinde durulmasına, davacı markası ile davalı markası arasında iltibas bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine, böylece haksız rekabetin oluşup oluşmadığının takdiri ile sonuca göre karar verilmesi gerektiği” düşüncesi ile akis yöndeki yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermiştir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25/09/2000 tarih ve 2000/6139-7063 sayılı kararında, “davacının markası bir çok ülkede tescilli olduğu gibi, bir çok ülkede tescil başvurusunun yapıldığı ve tescil işlemlerinin devam ettiği, davacının… işaretinin marka olduğu sigaralar üzerinde Türkiye içinde ve dışında bir çok ülkede satıldığı, … markasının bir çok ülkede sigara dışında, çok çeşitli ürünlerle ilgili tescil başvurusunun yapıldığı, ayrıca Türkiye’de 1994-1997 yılları arasında, … markalı sigaralarla ilgili Türkiye’de reklam ve promosyon çalışmalarının yapıldığının anlaşıldığı ve söz konusu markanın tanınmış marka olduğunun saptandığı gerekçesi ile” davanın kabulüne karar vermiş olan yerel mahkeme kararını onamıştır.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 02.03.1999 tarih ve 1999/1154-1718 sayılı kararında, “marka sahibinin, markasının çok tanınmış marka olduğunun tespiti için dava açmakta hukuki yararı bulunduğunun Dairemizce benimsenmiş olması ve de böyle bir davanın TC Türk Patent Enstitüsüne yöneltilerek görülmesinin” benimsendiği açıkça yer almaktadır. Ancak daha sonra bu görüşünü kısmen değiştiren Daire, 24/06/2004 tarih ve 2003/12431 E. ve 2004/7020 sayılı kararında, “uyuşmazlık konusu olayda, markanın tanınmışlığına yönelik dava, TPE doğrudan hasım gösterilerek açılmıştır. Ancak, davacının, davalı nezdinde tanınmış marka tescil başvurusu bulunmamaktadır. Ayrıca davalı kurumun davacıya ait markaların tanınmış olmadığına yönelik kesinleşmiş olumsuz yönde nihai bir kararı da yoktur. … Öte yandan tanınmışlık talebi yönünden TPE ne başvurmadan doğrudan tescil davası yoluyla, bu sonuca ulaşılmak istenmesi markaların tescil sistemine de uygun düşmemektedir. Markanın tanınmışlığı yönünden Türk Patent Enstitüsüne başvurulup, tescil prosedürü tamamlanmadan, bu yönde nihai bir karar oluşmadan doğrudan açılan tespit davasında hukuki yarar yoktur. Bu durum karşısında, mahkemece, açıklanan gerekçeler doğrultusunda davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir” denilmek sureti ile yerel mahkemece verilen kararı bozmuştur. Daire, 04/10/2004 tarih ve 2004/49-9168 sayılı kararı ile de, aynı düşünce ile aksi yöndeki yerel mahkeme kararını bozmuştur.

Kaynaklar:

-EYUBOĞLU Samiye, Tanınmış Markalar, Ankara Barosu FMR Dergisi Yıl:1, Cilt 1, Sayı:2 Sayfa: 109
-WIPO; World Intellectual Property Organization / WKM / CM II ; ve 3 Sayılı Dokümanı
-Yargıtay Kararları

Sunuş, Av. Samiye Eyuboğlu, Uğur Yalçıner ve Gülden Bal tarafından gerçekleştirilmiştir.

Av. Samiye EYUBOĞLU

en_USEnglish